İÇİNDEKİLER
3. TOKAT T TİPİ HAPİSHANESİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER
4. 4 ŞUBAT 2025 TARİHLİ RAPORLA KARŞILAŞTIRMA
A. İşkence ve Kötü Muamele Yasağı İhlali
b) Telefon Konuşma Hakkı Sorunu
D. İfade Özgürlüğü Hakkının İhlali
b) Görüş Sahibi Olma Hakkının İhlali
E. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti Hakkının İhlali
F. Özel Hayatın Gizliliği Ve Korunması Hakkı İhlali
6. HAPİSHANE İDARESİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Avrupa Cezaevi Kurallarının ilk maddesinde “Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır.” Hükmüne yer verilmiştir. Esasen hem uluslararası mevzuat hem de Türkiye’nin ulusal mevzuatı, hapsedilme konusunu, aynı zamanda bir “insan hakları” konusu olarak ele almakta ve kapatılmanın haricinde ek bir cezalandırmaya dönüştürülemeyeceğini ifade etmektedir. Bu noktadan bakıldığında, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması, devletin ve hapishane idarelerinin sorumluluğu altında bulunmaktadır.
Tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde hapishane yönetilmelidir. Ceza İnfaz Kurumlarında insan onuruna saygı esastır.
Mahpuslara uygulanan ceza, boyut olarak mahpuslar arasında elem ve ızdırap yaratan uygulama işkence ve kötü muameleye neden olmamalıdır. Hapishanede mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların dolmasıyla salıverilmeyi hak kazanan hükümlü serbest bırakılmalıdır. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakları elinden almamalıdır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idarelerinin mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından, Tokat hapishanesinde hak ihlallerine uğrayan mahpusların vekilleri veya aileleri tarafından, yapılan başvurulara istinaden hapishanelerinde hak ihlallerinin de artmasına yol açması nedeniyle son süreçte mahpusların uğradığı hak ihlalleri ve mahpusların maruz kaldığı muameleleri tespiti amacı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği amaçlarından biri ÖHD Tüzüğü madde 2 uyarınca “cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde bulunan kişilerin haklarının korunması ve insan onuruna uygun yaşam koşullarının yaratılması için gerekli hukuki yardımları sunmaktır.”
Avukatlık mesleğinin temeli olan demokratik hukuk ve insan haklarına uygun davranan devlet mekanizmaları geliştirmektir. İnsan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği durumlarda sivil toplum örgütlerinin amacı bu ihlalleri önlemektir.
İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlal edildiği durumda insan haklarının korunması sivil toplum örgütlerinin amaçlarındandır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak insan haklarının korunmasını sağlamak, insan hakları ihlallerini önlemek, insan hakları ile ilgili gerekli inceleme ve araştırmaları yapmak ve inceleme ve araştırma sonuçlarını yetkili mercilere bildirmek amacıyla rapor hazırlanmasına karar verilmiştir.
Amaç; başvuru konusu edilen insan hakkı ihlallerinin önlenmesi, temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti ve ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesi, yetki ve sorumluluğu olan mercilerin ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak ve kamuoyu dikkatini bu ihlallere çekmektir.
Rapor Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından son süreçte yaşanan İşkence, Kötü Ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlallerini, hapishane idarelerinin, uygulama ve önlemleri ile bunlardan kaynaklı hak ihlallerine ilişkin süreç hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını da taşımaktadır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırmak için Av. İbrahim Halil Öyke, Av. Meral Halat, Av. Mehmet Ali Aslan ve Av. Ahmet Taş Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından görevlendirildi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak 16.04.2025 tarihinde hak ihlallerini önlemek için oluşturulan heyet tarafından mahpuslarla görüşmüştür.
Tokat Hapishanesinde farklı tarihlerde toplam 5 mahpusla hak ihlalleri konusuyla ilgili olarak görüşülmüştür. Hapishane ziyareti hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele iddialarını yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Rapor, bu ziyaretlerde edinilen verilere ve buralardaki tanıklıklara dayanmaktadır.
Avukatlar tarafından yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen sorunlar raporlaştırılarak öneriler sunulmuştur.
Hapishanende tespit edilen sorunların aktarımı ve çözümü için Tokat Ceza İnfaz Kurumlarındaki idari yetkilerle görüşülmüştür. İdare Bilgi veremeyeceğini aktarmıştır.
Tokat Hapishanesinde görüşülen 5 mahpus aşağıdaki sorunların olduğunu aktarmıştır:
{· Ağız içi arama sorunu var. Mahpuslar ağız içi aramadan dolayı revire çıkmamaktadır. Ayrıca mahpuslar 7 aydır hastaneye çıkmamaktadır.
{· Ağır hastaların tedavisi olmadığı için durumlarında daha da ciddileşmektedir.
{· Sevkler yapılmadığı için mahpusların tetkikleri yapılmıyor. Mahpuslarım sağlık durumları hakkında somut veri yok.
{· Hastaneye sevklerde ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpuslara disiplin cezası verilmektedir.
{· Pandemi dönemi için verilen ek görüş telefon hakkı 10 dakika ile sınırlandırılmıştır. (adlilerde 20 dk)
{· İdari gözlem kurulunda siyasi sorular soruluyor. Pişmanlık dayatması yapılıyor. PKK ve Abdullah Öcalan hakkında sorular uzatılıyor. Bu sorulara verilen cevaplar infaz uzatmanın gerekçesi yapılıyor
· 5 kitaptan fazla verilmiyor.
{· Koğuşlara sık sık aramalar yapılıyor.
{· Sosyal faaliyetler mahpuslar için sınırlı.
{· Tüm mahpusların ailelerinin tokat ili dışında yaşadığı aktarılmıştır.
{· Muhalif dergi gazetelerin tutsaklara verilmemesi, muhalif kanalların izlenmek koşullarının oluşturulmaması, sık sık arama yapılması sorunlar var.
{· Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır. Ayrıca adli mahpuslar ile siyasi mahpusların telefon görüşme hakkı arasında da süre farkı bulunmaktadır. Ayrıca adli mahpusla tanınan telefonla görüş hakkının dakikası adlilerden daha fazla.
{· Hamit Acu ağırlaştırılmış müebbet cezasında dolayı 1 yıldır hücrede kalmaktadır. Tek başına olduğu için etkinlik yapamıyor. Günde 1 saat tek havalandırılmaya çıkıyor. Tek olduğu için spor hakkı tanınmıyor. Sevk talepleri reddediliyor. Kaldığı alan dar. Aynı zamanda eski yatak ve battaniye vermişler. Yeni yatak ve battaniye talepleri karşılıksız kalıyor.
{· Mehmet Şirin Kaya’nın bacağında çıkıklık vardır. Fizik tedavi yapılmadığı için kalıcı hasar kalma ihtimali yüksektir.
{· Mehmet Sayılgan’ının infazı 25 Mart 2025’te infazı 6 ay uzatıldı.
{· Mehmet Sayılgan göz hastalığı (Hipermetrop) gittikçe ciddiyeti artmaktadır. Hastane sevklerindeki ağız içi aramadan dolayı muayenede olamıyor.
{· Ağız içi aramayı kabul etmediği için Mehmet Şirin Kaya (2 ay aile görüş yasağı), Suat Oğuz (2 ay aile görüş yasağı), Mehmet Tiryaki (2 ay aile görüş yasağı) ve aydın Değirmenci’ye (1 ay aile görüş yasağı) disiplin cezaları verilmiştir.
{· Adnan Çelebi 2 kez, Mehmet Sayılgan 5 kez, Ferit Şahin 6 kez (7. Kurulda tahliye oldu), İlhan Talay 1 kez (2. Kurulda tahliye oldu) Kamuran Taş 2 kez infazı ertelendi. Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya’nın da infazı yakıldı.
{· Tarafımız ağır hastalarda bildirmiştir. Ağır hastalar şu şekildedir.:
{1. Şükrü Abdo: hiper tansiyon
{2. Cemal Özgüç: katarakt ameliyatı olması gerekiyor. Gözünü kaybetme tehlikesi var.
{3. Yunus Şimir: kalp hastası
{4. Mehmet Tiryaki: kafasında şarapnel parçası var. Prostattan dolayı tespit edilemeyen bir hastalığı var. Her gecen günü durumu ağırlaşmaktadır.
{5. İzbat Orhan: EFM hastası
{6. Suat Oğuz: karaciğerinde kist var. Tedavisi ve tetkikleri yapılmadığı için kistin durumu hakkında bilgi sahibi eğil. Aynı zamanda hipertansiyon hastası. Prostat ve kronik gastrit hastalıkları var.
{7. Aydın Değirmenci: kolon kanseri geçirmiş. Tetkiklerinin yapılması gerekiyor. Ağır hastadır
{8. Mehmet Şirin Kaya: çapraz bağları koptu. Ameliyattan sonra 12 gün tek fizik tedavi gördü. Ağız içi aramadan dolayı tedavisi yapılmıyor. Ayağında kalıcı hasar bırakılma tehlikesi var.
{9. Hasan Demirtaş: Behçet hastası
{10. Ömer Yaman: 70 yaşında. Hipertansiyon hastası
Şubemiz tarafından 4 Şubat 2025 tarihinde yayımlanan Tokat Hapishanesi Raporu’ndan bu yana geçen üç aylık sürede, hapishanedeki hak ihlallerinin sona ermediği, aksine çeşitli alanlarda şiddetlenerek devam ettiği tespit edilmiştir. Bu süre zarfında tarafımıza iletilen başvurucuların aktardığı beyanlarla yeni bir rapor hazırlanmış olup, önceki raporla büyük ölçüde benzerlik taşıyan ve devamlılık gösteren ağır hak ihlalleri yeniden tespit edilmiştir.
Her iki raporda da mahpusların maruz kaldığı temel hak ihlalleri detaylı olarak yer almaktadır. Bunlar arasında: Hastaneye sevk sorunları, Koğuş ve onur kırıcı aramalar, Tek kişilik hücrede tutulma, Sosyal faaliyetlerden yoksun bırakılma, Telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması, Kitap ve TV kanalı kotaları, Haber alma hakkının kısıtlanması, Keyfi disiplin cezaları, Mahpusların ailelerinden uzak bölgelerde tutulmaları, Hasta ve ağır hasta mahpusların tedavi edilmemesi, gibi temel hak ihlalleri önceki raporda olduğu gibi bu yeni raporda da yer almaktadır.
Önceki raporda İdari Gözlem Kurulu kararlarına yönelik tahliye olmaması yönündeki sorun devam etmektedir. Yeni raporumuzda iki mahpusun tahliye edildiği bilgisi yer almakta, bu durum kısmî bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Yeni raporda, kapasite üstü mahpus sayısı hakkında herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Üç ay içerisinde sorunların giderilmemesi, aksine artarak devam etmesi, bu ihlallerin münferit değil sistematik nitelikte olduğunu göstermektedir. Bu hem ulusal hem de uluslararası denetim organlarının müdahalesini gerektirecek ölçüde ciddi bir durumdur. İki rapor karşılaştırıldığında, hapishanede yapısal ve köklü bir iyileştirme yapılmadığı, mevcut sorunların kalıcılaştığı ve kurumsallaştığı anlaşılmaktadır. Tahliye yönünden sınırlı bir gelişme olsa da bu durum diğer hak ihlallerinin devam ettiği gerçeğini değiştirmemektedir
Her iki rapor, Tokat Hapishanesi'nde insan hakları ihlallerinin sistematik bir şekilde devam ettiğini ortaya koymaktadır. Tahliye kararlarındaki sınırlı iyileşme, genel tabloyu değiştirecek nitelikte değildir. Sorunların devam etmesi, hapishane idaresinin ve ilgili makamların, uluslararası insan hakları standartlarına ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere uygun adımlar atmakta yetersiz kaldığını göstermektedir.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde başta işkence yasağı, mahpusların tutulma koşulları, hapishane idarelerinin yetkilerinin sınırları, hapsedilenin hakları hakkında belli kural ve standartlar bulunmaktadır.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 Sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir. Bu bağlamda mahpusların beyanlarına göre gerçekleştiği iddia edilen hak ihlaller şu şekildedir:
Tarafımızca yapılan görüşmelerde, mahpuslar hastane sevkleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşadıklarını, sevklerin geç yapıldığını, sevk sürecinde insan onuruyla bağdaşmayan muameleye maruz kaldıklarını, özellikle gidiş-gelişlerde onur kırıcı ve insanlık dışı arama uygulamalarıyla karşılaştıklarını beyan etmişlerdir. Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan ve tarafımızla görüşen beş başvurucunun tamamı, hastaneye sevklerin sistematik şekilde aksadığını ve bu nedenle sağlık haklarına fiilen erişemediklerini dile getirmiştir.
Mahpusların sağlık hizmetlerine erişimi hem iç hukuk hem de uluslararası sözleşmeler kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri arasındadır. Bu yükümlülüklerin ihlali halinde, devletin sorumluluğu doğmaktadır. Bu nedenle, hastane sevk süreçlerinin insan onuruna uygun şekilde, makul sürede ve güvenli biçimde gerçekleştirilmesi, zorunlu bir hukuki gerekliliktir. Aksi takdirde, başta yaşam hakkı olmak üzere, kötü muamele yasağı ve sağlık hakkı ağır biçimde ihlal edilmiş olur. Rahatsızlığı bulunan mahpusların sağlık hizmetinden geç ve düzensiz bir şekilde yararlandırılması, var olan fiziksel acının artmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda yapılan sevklerin insan onuruna uygun şekilde yapılması gerekir.
Mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramalarda özenli davranılmadığı sık sık aynı aramalara maruz kaldıkları beyan edilmiştir. Mevcut durumda koğuşları arama hakkı, mahpusların girişlerde aranması ve mahpusların sayım yükümlülüğünün bulunması görevliler tarafından kötüye kullanılarak suiistimal edildiği iddia edilmektedir. Aramalar ve sayımlar işkence ve kötü muamele uygulamasına dönüştüğüne dair şikâyetler mevcuttur. Her ne kadar mevzuattan doğan yükümlülük yerine getirilmeye çalışılıyor olsa da mahpusların özel alanına dikkat edilerek arama yapılması gerekir. Bu aramaların rutininin dışına çıkılarak sürekli yapılması ve baskın seklinde olması işkence ve kötü muameleye neden olacaktır. Koğuşların sık sık aranması idare tarafından somutlaştırılması gerekir. Bu somutlaştırılmanın yapılmadığı zaman hak ihlalleri ortaya çıkacaktır. İdare sorumluluğunu yerine getirirken mahpusların onuruna asgari düzeyde saygı göstermelidir. İdare ilgili ihlalin kaynağını tespit ederek gereken önlemi almalıdır.
Tüm Başvurucular insan onuruna aykırı arama olduğunu aktarmışlardır. Mahpuslar son aylarda özellikle hastane sevkleri sırasında onur kırıcı ağız içi arama dayatmasına maruz kalmaktadırlar. Özellikle arama nedeniyle mahpusların hastane sevklerinin zorlaştırılması ayrıca sağlık hakkı ihlaline de neden olunmaktadır. Bu uygulama nedeniyle mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. Bu durum kendisiyle beraber başka sorunları da getirmektedir. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik olarak ağız içi arama dayatması insan onurunu zedelemiştir. Bu uygulamalardan dolayı mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. İdare bu sorunun çözümü için etkili adımlar atmalıdır.
{ d) Tek Kişilik Hücre Sorunu:
Hamit Acu, ağırlaştırılmış müebbet cezası nedeniyle yaklaşık bir yıldır hücre cezasına tabi tutulmakta ve ciddi tecrit koşullarına maruz kaldığı belirtilmiştir. Hamit Acu’nun Kendi başına kaldığı hücrede sosyal, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayacak hiçbir imkan sunulmadığı belirtilmiştir. Günde yalnızca bir saat havalandırmaya çıkarılmakta ve bu süreyi de tek başına geçirdiği aktarılmıştır. Uluslararası insan hakları normlarına göre tutuklu ve hükümlülerin sosyal etkileşim içinde olma ve fiziksel aktivite yapma hakları açıkça tanınmasına rağmen, Hamit Acu ’ya spor yapma hakkı dahi tanınmadığı belirtilmiştir. Ayrıca Hamit Acu’nun kaldığı alanın dar olduğu ve battaniye taleplerinin karşılanmadığı aktarılmıştır. Hamit Acu’nun hücreye alınması ceza içinde cezadır. Hücrede ceza infazı psikolojik ve fiziki tahribat yaratır. Dolayısıyla hasta mahpusun ıslah edilme rejimine tabi tutulması düşünülemez. Mahpusun Kaldığı alanın son derece dar olması, yaşam alanını ciddi şekilde kısıtlamakta; eski, kullanıma elverişsiz yatak ve battaniyelerle yaşamını sürdürmek zorunda bırakılması, insan onuruna aykırı bir muamele niteliği taşımaktadır.
{e) Sosyal Faaliyetlerden Yararlandırma Hakkının Engellenmesi Sorunu:
Mahpuslar, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmadıklarını belirtmiştir. Mahpusların sağlık kapsamında en önemli ihtiyacı konusunda şikayetler mevcuttur. İdare, mahpusların sağlığının etkilenmemesi için söz konusu hakkı tüm mahpuslara sağlamalıdır.
Görüşme yapılan mahpusların aktarımlarına göre; sohbet, sosyal, kültürel ve sportif kurslara katılma gibi faaliyetlerin kısıtlanması, yaşam kaliteleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olup eziyet seviyesine ulaşmıştır. İnsan hakları standartlarına göre hapishanelerdeki mahpusların günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazla) hücreleri dışında, belirli amacı olan ve değişen faaliyetler yaparak geçirmeleri hedeflenmelidir. İdare bu konudaki eksikleri tespit ederek; eksikleri gidermelidir.
Tokat hapishanende ayrımcılık yapıldığı daha önce yayınlanan raporlarda anlaşılmaktadır.
İdari Gözlem Kurulu bakımından önceki raporda hiçbir tahliyenin gerçekleşmediği belirtilirken, güncel raporda iki mahpusun tahliye edildiği aktarılmıştır. Bu durum, sınırlı bir gelişmedir. Yine görüştüğümüz mahpuslar, birçok mahpusun infazının ertelendiği ve yakıldığını belirtmiştir. Kişinin sahip olduğu düşüncelerden dolayı ayrı bir muameleye kalması kabul edilemez.
İdari Gözlem Kurulları tarafından kullanılan raporlarda sıklıkla; Mahpusun "pişmanlık göstermemesi", “Düşüncelerinden vazgeçmemesi” ya da "Tehlike oluşturabileceği yönündeki varsayımlar" gibi sübjektif ve hukuk dışı değerlendirmelerle infazların yakıldığı görülmektedir. Bu tür gerekçeler özellikle siyasi mahpuslar ve örgüt üyeliği kapsamında yargılanmış kişiler için ayrımcı bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca bu kararlar çoğunlukla denetime kapalı biçimde alınmakta, gerekçeler ya hiç sunulmamakta ya da son derece yüzeysel kalmaktadır. Mahpusların ve avukatlarının etkili bir şekilde bu kararlara itiraz etme imkânı da pratikte sınırlıdır.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reform Stratejisi’nin ACEP (Akıllı Teknolojilerin Ceza İnfaz Kurumlarına Entegrasyonu) Projesi, hapishanelerde şu an için yalnızca adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabilmektedir. Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır. Ayrıca adli mahpuslar ile siyasi mahpusların telefon görüşme hakkı arasında da süre farkı bulunmaktadır.
Görüntülü Görüşme, hapishane idaresinin, mahpusların görüntülü arama imkanından faydalanma konusunda adli mahpuslar için uygularken siyasi mahpuslar için uygulamaması, siyasi mahpusların E-Görüşme yapma hakkının kullanılmasının engellenmesi ve siyasi mahpusların adli mahpuslara göre 20 dakika az telefon görüş yapabilmesi AİHS’in ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
C. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali
Görüştüğümüz mahpuslar infazların ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakların elinden almaktadır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Mahpusların cezalarının infazı, Anayasa ve ilgili ceza mevzuatı kapsamında öngörülen usul ve kurallara tabi olup, hukuk devleti ilkesinin temel bir unsurudur. Ancak infazın gerekçesiz biçimde ertelenmesi ya da yakılması, kişilerin hukuki güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline yol açmaktadır. Bu tür uygulamalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. ve 6. maddelerinde güvence altına alınan haklara aykırıdır.
İnfazların yasal dayanak olmaksızın ertelenmesi, cezanın süresiz biçimde belirsizliğe itilmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, mahpuslar üzerinde ciddi psikolojik baskı yaratmakta, belirsizlik duygusunu derinleştirmekte ve yeniden topluma kazandırılma amacına zarar vermektedir. Ayrıca, infaz belgelerinin yakılması, cezaevi yönetimi ve infaz savcılığı mekanizmalarının şeffaflık ve hesap verebilirliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu tür uygulamalar, aynı zamanda işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin yükümlülükler kapsamında da değerlendirilmelidir; zira infazın keyfi biçimde uzatılması, fiziksel olmasa da psikolojik bir baskı ve insanlık dışı muamele niteliği taşıyabilir.
Mahpusların aktardığı bilgilere göre hapishanede oldukça fazla hasta mahpus bulunmaktadır. İdare tarafından durumu hapishanende yaşamını idame ettirmeye elverişli olmayan hasta mahpuslar için tedavi ve tahliye olanakları yaratılmalıdır. İdare ağır hasta mahpuslar konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek mevzuat gereğinde erken tahliye uygulamasını uygulamalıdır.
Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellendiği beyan edilmiştir. Söz konusu yetkiler kötüye kullanıma açık yetkilerdir. Bu yetkilerin denetlenmediği durumda kişi özgürlüğü ve güvenlik ihlalleri meydana gelecektir.
Anayasa ve AİHS uyarınca kişi özgürlüğü kuraldır. Aksi her türlü tedbir istisnai olarak düzenlenmiştir. Kamu kurumları öncelikli görevleri yurttaşların kişi ve özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Beyanlarda anlaşılacağı üzere kişi ve özgürlük güvenlik hakkı güvenceleri yeterli değildir. Bu durum infazların kötü muamele boyutuna erişmesine neden olacaktır.
Mahpusların, Kitap Kotası TV kanallarıyla ilgili sorun çıkarılması, İdari Gözlem Kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi ve Ağız içi aramanın kabul edilmemesinden dolayı disiplin cezası verilmesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir.
Mahpusların beyanlarına göre TV, kitap gibi yayınlardan sınırlı sayıda verilmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal verilmiştir.[1]
Bu sebeple mahpuslara yasaklanmamış, birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan gazete ve basılı yayınların verilmemesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Her ne kadar 14.04.2020 tarihinde 5275 sayılı Kanun mad.62/4 kapsamında değişiklik yapılmış olsa ve Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler ceza infaz kurumuna kabul edilmez denilse de mevzuat düzenlemesinin de ifade özgürlüğünü ihlal etmesi kabul edilemez. Sınırlı sayıda Kitap ve Televizyon kanalı ihlallere neden olmaktadır.
İdari gözlem kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi görüş sahibi olma hakkı kapsamında ifade özgürlüğüne bir müdahaledir. Tahliye için mahpusların doğrudan görüşlerinin ve davranışlarının dikkate alınması durumunda görüş sahibi olma hakkı ihlali olacaktır. İnfaz sürecinin tamamlayan mahpusun tahliye için gerektirdiği kişisel niteliklere sahip olup olmadığına kanaat getirmek bakımından dikkate alındığında görüş sahibi olma hakkı müdahaledir. Bir ifadenin hedef aldığı kişinin kimliği ve ifadenin amacı bu ifadeye karşı ifadenin yöneldiği kişi dikkate alınmayarak infazlar ertelenmektedir. İfadeler nedeniyle infazın ertelenmesi kişinin kendi görüşlerini ifade etme iradesi üzerinde caydırıcı bir etki doğuracaktır. Bu tür infaz ertelenmelerin mahpus üzerinde olduğu gibi inandığı değerler üzerinde açıklamaları konusunda yorumda bulunmak isteyen diğer bütün mahpuslar üzerinde de kendi kendini sansürleme ortamı oluşturacaktır.
İnfaz ertelemelerinin kayda değer bir süre boyunca devam etmesi ve kronik hale gelmesi, her ne olursa olsun, amaçlanan meşru hedefle orantılı olmadığı ve dolayısıyla söz konusu tedbirin demokratik bir toplumda gerekli olmadığından ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturacaktır.
Mehmet Şirin Kaya, Suat Oğuz, Mehmet Tiryaki ve Aydın Değirmenci, ağız içi aramayı kabul etmediği için hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını belirtmiştir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve ilgili yönetmeliklerde, cezaevlerinde yapılacak aramalarda kişilik haklarına saygı gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ağız içi arama gibi mahrem müdahaleler, ancak ciddi güvenlik gerekçelerine ve tıbbi koşullara dayanarak, hekim gözetiminde gerçekleştirilebilir. Keyfi şekilde ve rıza dışında bu tür uygulamalara zorlamak hem insan haklarına hem de ulusal mevzuata aykırıdır.
Kişilerin ağız içi arama uygulamasına rıza göstermemesi, temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarına dayanmaktadır. Bu nedenle, kişilerin bu gerekçeyle cezalandırılması veya disiplin soruşturmasına tabi tutulması, ifade ve beden dokunulmazlığı haklarının ihlali anlamına gelir. Bu durum, aynı zamanda “cezalandırma yoluyla sindirme” ve “hak arama yollarına başvurma hakkının dolaylı olarak engellenmesi” niteliği taşımaktadır.
Anayasa Madde 15 uyarınca “Bireylerin kendi iç dünyasına yönelik özgürlükler” mutlak korunmalıdır. Sert çekirdeğin koruması altında olan bu hak mutlak güvence altındadır. Hiçbir şekilde sınırlandırılamaz.
Mahpusların düşüncelerinin açığa vurmaya zorlanmasının bir adım daha ilerisi, mahpusların düşüncelerine aykırı şekilde davranmaya zorlanmalarıdır. Oysa düşünsel özgürlüklerin en temel ayaklarından biri, dayatmalardan özgür olabilme özgürlüğüdür. Bu güvenceye aykırı uygulamalar, mahpusların düşüncesini açığa vurulmasıdır.
Anayasa uyarınca kimse düşüncelerinden farklı davranmaya zorlanamaz. İnfaz Kanunu gereğince şartlar sağlandığında herkes tahliye edilmelidir. Tahliyenin bir şarta bağlanıp; mahpusların farklı davranmaya zorlanması hak ihlalidir.
Devletin bireylerin özel hayata saygı haklarına ve haberleşme hürriyetlerine keyfî olarak müdahale etmemekle yükümlüdür. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin özel hayatlarına ve haberleşmelerine yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı vermelidir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûm Olanların Cezaevi İdaresine Yönetimi Hakkında R (200) 23 Sayılı Tavsiye Kararıdır. Tavsiye Kararı’nın “Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Mahkûmiyetin Zarar Verici Etkileriyle Başa Çıkma” başlıklı 22. maddesindeki düzenleme uyarınca aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmeli ve bu amaçla; mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler.
AİHM ve AYM uygulamaları dikkate alındığında nakil taleplerinde ailenin korunması ve bütünlüğünün sağlanmasında ailenin hükümlüyü ziyaret etme imkânına sahip olması temel bir faktördür.
Görüştüğümüz mahpuslar hem kendilerinin hem de koğuşunda bulunan herkesin sürgün edildiği bilgisini vermiştir. Hükümlü ile ailesi arasındaki uzak coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin azalmasına ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacağı da açıktır.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 2 No’lu genel kararında “aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir” ibaresi yer alır. Ayrıca CPT standartlarında “mahkumların dış dünyayla temaslarını makul düzeyde devam ettirmesi de çok önemlidir. Her şeyden önce mahkumlara aile ve yakın arkadaşlarıyla ilişkilerini devam ettirebilme imkânı verilmelidir. Bu temasın sınırlandırılması sadece kayda değer güvenlik endişeleri ve kaynak kısıtlılığına dayandırılabilir. Bu bağlamda ailesi uzakta yaşayan mahkumlar için ziyaret ve telefon teması kurallarının uygulanması konusunda esnekliğe gerek olduğunun örneğin bu tür mahkumların ziyaret saatini biriktirebilmesine veya aileleriyle telefonla temas kurabilmek için daha iyi imkanlara izin verilmesi” gerektiğinin altı çizilmiştir.
Aile ve mahpus yakınlarının mahpusları ziyaret etmek için uzun yollar gelmek zorunda olması ve yolculuk süresince karşılaşacakları riskler düşünüldüğünde bu ziyaretlerin tehlikeli olduğu açıktır. Özellikle Kürt siyasi mahpuslara yönelik kötü muamele ve ayrımcılığın aracı haline gelen zorunlu sürgünler bu dönemde de uygulanmaya devam ettiği görülmektedir
Tokat Hapishanesi’nde aşağıdaki mahpusların ciddi sağlık sorunları yaşadığı ve tedavi haklarının çeşitli biçimlerde ihlal edildiği tespit edilmiştir:
{C}· {C}Şükrü Abdo, Hiper tansiyon hastasıdır. Kontrolsüz hipertansiyon, kalp krizi, inme ve böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bu durum, düzenli tıbbi takip ve ilaç tedavisi gerektirir.
{C}· {C}Cemal Özgüç, Katarakt hastalığı nedeniyle acil ameliyat gereksinimi vardır. Müdahale edilmezse görme kaybı yaşanabilir.
{C}· {C}Yunus Şimir, Kalp hastasıdır. Kalp hastalıkları, düzenli takip ve tedavi gerektirir; aksi takdirde hayati tehlike oluşabilir.
{C}· {C}Mehmet Tiryaki, Kafasında şarapnel parçası bulunmaktadır. Ayrıca prostattan kaynaklı teşhis edilemeyen bir sağlık sorunu vardır. Durumu her geçen gün kötüleşmektedir.
{C}· {C}İzbat Orhan, EFM (miyopati türü nörolojik hastalık) hastasıdır. Özel bakım ve tedavi gerektirir.
{C}· {C}Suat Oğuz, Karaciğerinde tedavisi yapılmayan bir kist, hipertansiyon, prostat ve kronik gastrit hastalıkları vardır. Kistin durumu hakkında bilgi eksikliği, ciddi sağlık riskleri doğurmaktadır. Sağlık durumu risklidir.
{C}· {C}Aydın Değirmenci, Kolon kanseri geçirmiştir. Düzenli tetkik ve takip gereklidir; aksi takdirde kanserin nüksetme riski yüksektir.
{C}· {C}Mehmet Şirin Kaya, Çapraz Bağları koptuğu için ameliyat olmuştur. Ameliyat sonrası yeterli fizik tedavi görmemiştir. Ayağında kalıcı hasar riski vardır. Ayrıca bacağında çıkıklık olduğu halde tedavi edilmemektedir. Ağız içi arama gerekçesiyle tedaviye erişememektedir.
{C}· {C}Hasan Demirtaş, Behçet hastasıdır. Süreğen ve dikkatli takip gerektirir.
{C}· {C}Ömer Yaman, 70 yaşındadır ve hipertansiyon hastasıdır. Yaşı ve durumu nedeniyle özel dikkat gereklidir.
{C}· {C}Mehmet Sayılgan, Yüksek dereceli metrop hastalığı (göz rahatsızlığı) ilerlemektedir. Ağız içi arama nedeniyle hastaneye sevki engellenmektedir.
Tokat Hapishanesinde mahpusların sağlık durumları ve tedavi süreçlerindeki aksaklıklar, aşağıdaki ihlalleri ortaya koymaktadır. Mahpusların hastane sevkleri, ağız içi aramalar gibi güvenlik prosedürleri nedeniyle engellenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.
Mandela Kuralları, Tıbbi Etik İlkeler, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında 2 No’lu Tavsiye Kararı gereği cezaevindeki mahpuslar, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmadığı ve hasta mahpusların sağlık hakları sistematik bir biçimde ihlal edildiği iddia edilmektedir.
Tüm başvurucular Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu beyan edilmiştir. Mahpuslar tarafından sevk esnasında ağız içi arama dayatıldığından; sevklere çıkmadıklarını belirtmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza İnfaz Alanındaki Tavsiye Kararlarının 72/1. Maddesine göre, hapishaneler, tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde yönetilmelidir.
Hapishanendeki ağır hasta mahpuslar AİHM’in Kaytan- Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih belirlenmelidir. İdare yaşlı ağır mahpusların tahliyesi için gerekli adımları atmalıdır.
Ağır hasta mahpusların cezaevi koşullarında uygun tedaviye erişemedikleri, düzenli muayene, tetkik ve rehabilitasyon olanaklarının sağlanmadığı, ağız içi arama gibi keyfi uygulamalarla sağlık hizmetine erişimlerinin engellendiği gözlemlenmiştir.
AİHM, bir kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazını bir gün serbest kalma ümidi olmaksızın geçirmesini AİHS madde 3 bağlamında kötü muamele olarak kabul etmekte, umut hakkını insan onuruna saygının bir gereği olarak görmektedir. Son yıllarda verdiği kararlarında ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kötü muamele teşkil etmemesi için, söz konusu cezanın gözden geçirilme olanağının bulunmasının yanı sıra cezanın infazına ara verilmesi, infazın geri bırakılması veya koşullu salıverilmesi af veya cezada indirim yapılmasına olanağının bulunmasını da şart koşmuştur.
AİHM umut hakkı konusunda ilk kez 9 Temmuz 2013 tarihli Vinter ve diğerleri -Birleşik Krallık davasında devletler aleyhine bir karara varmıştır.[4]{C} AİHM, müebbet hapis cezasının İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin İşkence yasağı başlıklı 3. Maddesi ile korunan değerler ile uyumlu olabilmesi için, serbest bırakılma ve gözden geçirme imkanlarının birlikte mevcut olması gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, müebbet hapis cezasının özellikle belirli bir süre geçtikten sonra (somut olayda bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi usulünün gerek Avrupa ve gerekse Uluslararası Hukukta desteklenen bir fikir olduğunu belirtmiştir.
İnfazı yakılan mahpuslar, bu koşullar altında değerlendirildiğinde herhangi bir hukuk kuralının bulunmamasını ve başvuru yollarının etkili olmaması umut hakkı ihlaline neden olacaktır. Uzun süre hapis cezası çekenlerin durumlarının değerlendirilmemesini topluma dönebilme hakkının da ihlalidir.
Başvurucular Tokat hapishanesinde infazları ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Tokat Hapishanesi’nde tutulan mahpusların infaz süreçlerinde sistematik olarak uygulanan infazın ertelenmesi ve infaz yakma kararları, başta Anayasa olmak üzere uluslararası insan hakları belgelerinde güvence altına alınan “umut hakkı” ile açıkça ihlalidir. Mahpusların infaz sürelerini tamamlamalarına rağmen özgürlüklerine kavuşamamaları, cezanın öngörülen sınırlarının ötesine geçerek keyfi biçimde uzatılması anlamına gelmekte, bu durum ise hukuk devleti ilkesine ve insan onuruna aykırılık teşkil etmektedir.
Aşağıdaki vakalarda görüldüğü üzere, mahpusların tahliyeleri ceza sürelerinin dolmasına rağmen ya tamamen engellenmiş ya da defalarca ertelenmiştir:
Adnan Çelebi, 30 yıllık cezasının önemli bir kısmını tamamlamasına rağmen koşullu salıverilmenin tekrar tekrar ertelenmesi, şeffaf ve adil bir inceleme sürecinin eksikliğini düşündürür. Ertelemeler için açık bir gerekçe sunulmaması, umut hakkını ihlal edebilir.
Mehmet Sayılgan, Beş kez erteleme, inceleme sürecinde sistemik bir sorun olduğunu gösterir. AİHM, nesnel gerekçeler olmadan tekrarlanan ertelemelerin umut hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır.
Ferit Şahin, nihayetinde tahliye edilmiş olsa da altı kez erteleme aşırı uzun bir inceleme süreci olduğunu gösterir. AİHM, incelemelerin makul aralıklarla yapılmasını gerektirir ve bu tür gecikmeler, zorlayıcı gerekçelerle haklı çıkarılmazsa insanlık dışı muamele teşkil eder.
İlhan Talay, Tek bir erteleme ve ardından tahliye, daha az ciddi bir sorun olduğunu gösterir, ancak ilk erteleme yine de gerekçelendirilmelidir. Umut hakkı, herhangi bir ertelemenin hükümlünün davranışı veya toplumsal riskle ilgili açık, nesnel kriterlere dayanmasını gerektirir.
Kamuran Taş, tahliyesinin ikinci kez ertelenmiş olması, onun açısından artık cezanın infazının ötesinde, belirsiz bir süreyle özgürlüğünden yoksun bırakılma anlamı taşımaktadır. Bu durum yalnızca bir bireyin değil, infaz hukukunun temel ilkelerinin ve insan haklarına dayalı hukuk sisteminin doğrudan ihlalidir.
Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya, hakkında uygulanan infaz yakma kararları, ceza hukuku ve insan hakları ilkeleri açısından ağır bir ihlal teşkil etmektedir. İnfazın yakılması, ceza süresini fiilen uzatarak, hukuken öngörülebilir bir tahliye tarihini ortadan kaldırmakta ve mahpuslar açısından belirsizlik, umutsuzluk ve keyfilik yaratmaktadır. Bu uygulama, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, AİHS m.3’te yer alan insanlık dışı muamele yasağı ve AİHM’in umut hakkına ilişkin içtihadı ile bağdaşmamaktadır. Mahpusun infaz süresini tamamlamasına rağmen, idari takdirle serbest bırakılmaması, cezayı fiilen ağırlaştırmakta ve hukuki güvenliği zedelemektedir. infaz yakma işlemlerinin gerekçesiz, denetime kapalı ve öngörülemez biçimde uygulanması, infaz hukukunun temel ilkelerine aykırı olduğu kadar, bir cezalandırma değil, cezayı keyfi şekilde uzatma aracına dönüşmüştür
İnfazın ertelemesi ve yakılması İdarenin ve İdare ve Gözlem Kurulu’nun “iyi hallilik” ve “topluma kazandırılma” kriterlerini keyfi ve öngörülemez şekilde uyguladığını göstermektedir. İnfazın keyfi yakılması, sistematik tahliyelerin ertelenmesi ve benzer koşullardaki mahpuslar arasında ayrım yapılması ciddi bir hukuki belirsizlik ve eşitsizlik yaratmaktadır. Kurulların kararlarında objektif kriterler yerine, çoğu zaman geçmiş siyasi yargılamalar veya pişmanlık göstermeme gibi subjektif değerlendirmelerin esas alınması da umutsuzluk iklimi yaratmakta, AİHS m.3’ün ihlali anlamına gelmektedir.
Kanunlar ve kurumlar herkese eşit olarak uygulanmak zorunda iken infazların sürekli ertelenmesi mahpusların bedensel ve ruhsal anlamda çöküntüler yaşanmaktadır ve mahpusları zamanla umutsuzluğa sürüklenmektedir. Hapishaneler, mahpusları asosyal bir konuma sürüklediği ve bu yüzden de bu eksikliğin sosyalleşmeye dayalı tedbirlerle sağlanması gerekmektedir.
Şartlı tahliyenin özü, cezanın belirli bir kısmını çektikten sonra, mahkûmun topluma yeniden entegrasyon olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Gelinen noktada şartlı tahliye hakkı cezalandırma aracına dönüştürtülmüştür. İnfaz yakılması verilen ceza, özgürlüğünden mahrum kalan tutsağın umut hakkı elinden alarak işkence ve kötü muamele boyutuna erişmektedir.
Kanunilik ilkesi gereği Kanunlar belirli ve net olmalıdır. Kanunilik ilkesi uyarınca kamu makamlarına verilen takdir marjı sınırlı olmalıdır. İdare ve gözlem kurullarının vermiş olduğu iyi hal kararları bu yönüyle ciddi sorunlar ihtiva etmektedir. Burada sorun örgütlü suçtan ya da terör suçundan ceza alan hükümlünün 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için yönetmelikte ön şart olarak aranan mensup olduğu örgütten ayrılma durumundan ileri gelmektedir.{C}[5]
5275 sayılı Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik açıkça hükümlülerin aleyhine düzenlemeler içerdiğinden, maddenin değiştirildiği 14/04/2020 tarihinden önce işlenen suçlar bakımından bu değişiklik uygulanamaz ve eski hüküm geçerliliğini aynen korur. Ancak açık kanun maddelerine rağmen söz konusu yönetmeliğin uygulanması ile TCK'nın 7. Maddesinde düzenlenen kanunların zaman bakımından uygulanması ilkesi, Anayasanın 38. Maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile AİHS'in 7. Maddesinde düzenlenen cezaların yasallığı (suçta ve cezada kanunilik) ilkesi ihlal edilmektedir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7’nci maddesi hükümlerine göre suçun veya yaptırımın yasada açık bir şekilde düzenlenmesi aranmakta ve yasallık ilkesine vurgu yapılmaktadır. Söz konusu düzenleme belirlilik içermediğinden ihlallere neden olmaktadır.
İyi hal kararı mahpusun durumu bakımından oldukça önemledir. Çünkü bu durum, örgütlü suçtan ya da terör suçundan mahkûm olan hükümlünün, 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için ön şart olarak arandığından tutsağın olduğundan daha erken hapishanenden çıkabilmesi ve daha erken özgürlüğüne kavuşması anlamına gelmektedir.
Yine yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dar bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuk öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu gözlemlenmiştir
İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verildiği şeklinde, bir kısmında da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler vardır. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmelerin ve mahkeme kararlarının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır.
Mevcut hapishanelerde bulunan İdari Gözlem Kurullarının ulusal ve uluslararası hukuka aykırı hareket etmekte olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Hapishane idareleri tarafından verilen subjektif değerlendirme ve soyut gerekçeler ile mahpusların tahliye edilme ve denetimden faydalandırılmama kararları hak ihlallerine neden olmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde görev yapmak zorundadır. Yukarıdaki mahpus anlatımları da incelendiğinde görülecektir ki mahpusların sorunlarının olduğu aşikardır. Hapishane yönetiminin insan haklarını gözeten yaklaşım yöntemini esas alarak iddiaları ivedilikleri incelemelidir. Hapishane idaresi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğü uyarınca bildiği veya bilebileceği konumda olduğu müddetçe mahpuslara insan onuruna uygun koşullar sağlama yükümlülüğü altındadır
Hapishane idari görevinin gereklerine uygun olarak kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esasları ifa etmelidir. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. İdari gözlem kurularında kanuna aykırı şekilde terör örgütü ve iyi hal kavramlarıyla mahpuslar mağdur edilmektedir. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, anayasaya uygun bir şekilde uygulamaları yürürlüğe sokmalıdır.
Mevcut durumda hapishane idaresinin tutumları ve uygulamaları konusunda şikayetler mevcuttur. Hapishane idaresi asli olarak sorunları tespit ederek çözümlemelere yoğunlaşmalıdır. Kanunlara uygunluk, eşitlik ve ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verebilirlik, kazanılmış hakların korunması ve haklı beklentiye uygunluk, dinlenilme ve savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması iyi yönetimin temel ilkelerindendir. Mahpuslar, hapishane idarelerinin birçoğunun iyi yönetim ilkelerine uygun hareket etmediğini beyan etmektedir. Hapishane idaresi iyi, şeffaf, demokratik ve insan haklarına dayalı bir yönetimle sorunları çözme odaklı yaklaşım geliştirmelidir.
{C}1. Ayrıca Anayasa ve 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’unda yer verilmeyen bir durum hakkında Açık Cezaevine Ayrılma Yönetmeliği’nin 6/ç maddesinde düzenleme getirilerek açıkça infazın kanuniliği ilkesi de yok sayılmıştır. Bu haliyle de ilgili yönetmelik hükmü Anayasa’nın 38. Maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.
{C}2. Yine yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dair bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuki denetime elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuki öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu gözlemlenmiştir.
{C}3. İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verdiği, bir kısmında da hukuki denetime elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler olduğu görülmüştür. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmelerin ve mahkeme kararlarının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır.
{C}4. Açık Cezaevine Ayrılma Yönetmeliği’nin 6/2-ç maddesindeki; “Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması,” düzenlemesi ilgili yönetmelikten tamamen çıkartılmalıdır. Denetimli serbestlik müessesinden yararlanabilmek için suç türü ayrımı yapılmaksızın bir değerlendirme yapılmalıdır.
{C}6. 01.01.2021 tarihinde yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi mahpus lehine olan uygulamalarda “iyi halin” belirlenmesi için bir takım yeni kriterler getirilmiştir. Bunun başında ise mahpusun “işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması” kriteridir. Yine bu kapsamda kurullar mahpuslarla mülakat yapabilecek ve burada sordukları soruların cevabına göre iyi hal değerlendirmesi yapabilecektir. Ancak burada mahpuslara sorulacak soruların denetlenmesine ilişkin herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.
{C}7. Pandemiden dolayı verilen ek telefon görüşme hakkının yalnızca 10 dakika ile sınırlandırılması, eşitlik ilkesine ve temel haklara aykırıdır. Zira adli hükümlülerin bu haktan 20 dakika süreyle faydalandığı dikkate alındığında, aynı hakkın siyasi mahpuslar için yarı süreyle sınırlandırılması açık bir ayrımcılık teşkil etmektedir.
{C}8. Görüntülü arama imkanından faydalanma konusunda adli mahpuslar için uygularken siyasi mahpuslar için uygulamaması, siyasi mahpusların E-Görüşme yapma hakkının kullanılması engellenmektedir. siyasi mahpusların adli mahpuslara göre 20 dakika az telefon görüş yapabilmektedir.
{C}9. Adnan Çelebi, Mehmet Sayılgan, Ferit Şahin, İlhan Talay, Kamuran Taş infazları ertelenmiştir. Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya infazları yakılmıştır. İnfaz erteleme ve yakma kararları, ceza hukuku ve insan hakları ilkeleri açısından ağır bir ihlal teşkil etmektedir. İnfazın yakılması ve ertelenmesi, ceza süresini fiilen uzatarak, hukuken öngörülebilir bir tahliye tarihini ortadan kaldırmakta ve mahpuslar açısından belirsizlik, umutsuzluk ve keyfilik yaratmaktadır. Bu uygulama, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, AİHS m.3’te yer alan insanlık dışı muamele yasağı ve AİHM’in umut hakkına ilişkin içtihadı ile bağdaşmamaktadır.
{C}10. Mahpusların birinci basamak sağlık hizmetlerine erişiminde sıkıntı yaşanmaktadır. Hapishane hekimliğinin, çalışma koşullarının güçlüğü nedeniyle tercih edilmemesi, bu anlamda yeterli hizmetin sağlanamamasına yol açmaktadır. Özellikle sürekli hekim bulunmayan ceza infaz kurumlarında gerek hekime muayene gerekse hastaneye sevk süreci uzamaktadır. Buna yetersiz sağlık imkânları da eklenince, ciddi ve yaşamsal etki doğuracak bazı hastalıkların teşhis ve tedavisi gecikmekte, bazen de imkânsızlaşmaktadır.
{C}11. Mahpus beyanlarında anlaşılacağı üzere revirde bulunan doktorlar İstanbul protokolüme uygun tedavi yapmamaktadır. Doktorlarla birebir iletişim kurulamaması sağlık problemlerinin teşhisini ve tedavisini doğrudan etkilemektedir. Revir doktoruna erişimin bile bu kadar zorlaştığı bir ortamda mahpusların ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerine ve sosyal çalışmacılara erişimi bütünüyle imkânsızlaştıracağı barizdir. İstanbul protokolüne uygun yapılmayan her muayene, mahpusların sağlık hakkını ihlal etmektedir. Revir doktorunun İstanbul Protokolü ve meslek etiğine aykırı muayene yapması durumunda denetlenmesi söz konusu değildir.
{C}12. {C}Şükrü Abdo, Cemal Özgüç, Yunus Şimir, Mehmet Tiryaki, İzbat Orhan, Suat Oğuz, Aydın Değirmenci, Mehmet Şirin Kaya, Hasan Demirtaş, Ömer Yaman ve Mehmet Sayılgan adlı mahpusların sağlık sorunları olduğu tarafımıza iletilmiştir.
{C}13. {C}Şükrü Abdo Hipertansiyon, Cemal Özgüç Katarakt (Göz kaybı riski var), Yunus Şimir – Kalp hastası, Mehmet Tiryaki – Kafasında şarapnel, prostat kaynaklı tespit edilemeyen rahatsızlığı, İzbat Orhan – EFM hastası, Suat Oğuz – Karaciğerde kist, hipertansiyon, prostat, gastrit, Aydın Değirmenci Kolon kanseri geçmişi, Mehmet Şirin Kaya Çapraz bağ kopması, Hasan Demirtaş Behçet hastası ve Ömer Yaman, 70 yaşında, hipertansiyon hastasıdır. Bu hastaların Hepsi Ağır Hasta Mahpustur.
{C}14. {C}Cemal Özgüç’ün katarakt ameliyatı, Aydın Değirmenci’nin kolon kanseri tetkikleri ve Suat Oğuz’un karaciğer kisti gibi ciddi durumlar, gerekli tıbbi müdahale ve takip eksikliği nedeniyle kötüleşmektedir.
{C}15. {C}Hapishane koşullarında kalamayacak kadar ağır hasta olan mahpusların hapishanende tutulmaya devam edilmesi ulusal mevzuata ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu ve tıbbi tedaviye ulaşma imkânı kısıtlandığından yaşam hakkının açık ihlali olduğu açıktır. Bununla birlikte hapishane koşullarında hastaneye sevk işlemlerinin yapılmaması, geç yapılması, yapılmasına onur kırıcı uygulamalar (ağız içi araması, kelepçeli muayene) ile engel olunması, özellikle diş ve ağız sağlığı tedavisine ulaşımın birçok hapishanende mümkün olmaması yaşam hakkının kapsamında bulunan sağlık hakkına erişimin açık ihlalidir.
{C}16. {C}Mehmet Şirin Kaya’nın bacağındaki çıkıklık ve çapraz bağ kopması, yetersiz fizik tedavi nedeniyle kalıcı hasara yol açma riski taşımaktadır.
{C}17. {C}Ömer Yaman gibi yaşlı mahpusların ve kronik hastalığı olan mahpusların özel bakım ihtiyaçları karşılanmamaktadır.
{C}18. {C}Hasta Mahpus Başvurucular tedavi süreçlerinin rutine uygun ilerlemediklerini beyan etmişlerdir. Hasta mahpusların tedavi süreçlerinin rutine uygun ilerlememesi mahpuslarda geri dönülemez hastalıklara ve acılara neden olabilmektedir. İdare hasta mahpusların tedavi süreçlerini aksamadan devam etmesi için program oluşturmalıdır.
{C}19. {C}Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu belirtilmiştir. Herkesin insan onuruna uygun şekilde kendisine davranılmasını isteme hakkına sahiptir. Mahpus olduğundan dolayı insan onuruna aykırı davranışlar meşrulaştırılmaz.
{C}20. {C}Hapishanelerde tutulan kişilerin can güvenliğini ve tıbbi bakımı her zaman ve derhal sağlamakla görevli olan idarelerin mahpusların esenliğini de güvence altına almak için tedavi amacının yanında koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerini de yerine getirme yükümlülükleri vardır. Hapishanelerde hasta mahpusların tedavi edilmemesi, infaz ertelemeden yararlanamaması gibi yasal haklarını kullanamadıkları için hayatlarını kaybetmeleri açıkça hapishane idaresinin kendi yasalarını ve tarafı olduğu sözleşmeleri ihlal ettiğine karinedir.
{C}21. {C}Hasta mahpuslara ilişkin süreçlerin şeffaf olmaması, etkin bir denetim mekanizmasının bulunmaması ve sivil toplumun bilgi, tecrübe, gözlem ve şikâyetlerinin dikkate alınmaması, mevcut sorunların çözülmesi önünde engel oluşturmaktadır.
{C}22. {C}Mehmet Şirin Kaya, Suat Oğuz, Mehmet Tiryaki ve Aydın Değirmenci ağız içi aramayı kabul etmediği için hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını belirtmiştir. Mahpusların ifade özgürlüğü hakkını kullanırken cezai yaptırımla maruz kalması hak ihlaline neden olmaktadır.
{C}23. {C}Hamit Acu’nun hücreye alınması ceza içinde cezadır. Hücrede ceza infazı psikolojik ve fiziki tahribat yaratır. Dolayısıyla hasta mahpusun ıslah edilme rejimine tabi tutulması düşünülemez.
{C}25. {C}Görüştüğümüz mahpuslar hem kendilerinin hem de koğuşunda bulunan herkesin sürgün edildiği bilgisini vermiştir. Hükümlü ile ailesi arasındaki uzak coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin azalmasına ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacağı da açıktır.
{C}26. {C}Aile ve mahpus yakınlarının mahpusları ziyaret etmek için uzun yollar gelmek zorunda olması ve yolculuk süresince karşılaşacakları riskler düşünüldüğünde bu ziyaretlerin tehlikeli olduğu açıktır. Özellikle Kürt siyasi mahpuslara yönelik kötü muamele ve ayrımcılığın aracı haline gelen zorunlu sürgünler bu dönemde de uygulanmaya devam ettiği görülmektedir.
{C}27. {C}Pandemi döneminde ceza infaz kurumlarında uygulanan kısıtlamalar kapsamında tarafımıza verilen ek telefon görüşme hakkının yalnızca 10 dakika ile sınırlandırılması, eşitlik ilkesine ve temel haklara aykırıdır. Zira adli hükümlülerin bu haktan 20 dakika süreyle faydalandığı dikkate alındığında, aynı hakkın siyasi mahpuslar için yarı süreyle sınırlandırılması açık bir ayrımcılık teşkil etmektedir.
{C}1. {C}5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 2. Maddesi ile infaz hukukunun temel ilkeleri belirlenmiş ve ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanacağı öngörülmüştür. Yine aynı maddede ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamayacağı vazedilmektedir. Yasal ve uluslararası mevzuat evrensel hukuk ilkeleri ile göz önüne alındığında; kurumlarımıza gelen başvurular sonucunda tespit edilen ifade özgürlüğü, işkence yasağı, kötü muamele yasağı ihlallerinin sebebi olan hapishane idaresi ve personeli uygulamalarının ve eylemlerinin sonlandırılması ve idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.
{C}2. {C}Devletler, taraf oldukları sözleşmelerde yer verilen işkence yasağını da göz önünde bulundurarak, hapishanelerde işkencenin önlenmesi için gerekli tedbirleri almalıdır. Bu husus, devletlerin işkence ve diğer insan hakları ihlallerinin önlenmesine dair aktif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Ortaya bir hak ihlali çıktığında, bu hususun etkin soruşturulması ve sorumluların yaptırımla karşı karşıya bırakılacağı yargılama süreçlerinin gerçekleştirilmesi de söz konusu aktif yükümlülüğün bir parçasıdır.
{C}3. {C}Hapishane rejimi, fiziki koşullar, sağlık tedbirindeki hassasiyet ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanmalıdır. İnsanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya da cezanın önlenmesi için gerekli ulusal ve uluslararası hukuk uygulanmalıdır
{C}4. {C}Mahpusların görüntülü arama hakkının engellenmesi ile 10 dakika normal telefon görüşü şeklinde olması mahpusların aile ve özel hayatına saygı hakkını ihlal etmesi uygulamasıdır.
{C}5. {C}Hapishaneler de kitaplara getirilen kısıtlamalar ile televizyon ve gazetelere getirilen sınırlamalar nedeniyle mahpuslar ifade özgürlüğü kapsamında bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü ve haber alma hakkından faydalanamamaktadır. Mahpusların uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve haberleşme hakkından kanunlara uygun olarak faydalanabilmeleri, getirilen sınırlamalara ve yasaklara son verilmeli, mahpusların ifade özgürlüğü ve haberleşme haklarına yönelik ihlaller durdurulmalıdır.
{C}6. {C}Hapishanelerde tutulan kişilerin can güvenliğini ve tıbbi bakımı her zaman ve derhal sağlamakla görevli olan idarelerin mahpusların esenliğini de güvence altına almak için tedavi amacının yanında koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerini de yerine getirme yükümlülükleri vardır. Hapishane idaresi bu yükümlülüğünü yerine getirmelidir.
{C}7. {C}Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Gelen başvurular ve beyanlar dikkate alındığında infaz yakmaların mahkumlar üzerindeki olumsuz etkisini giderek arttığı gözlemlenmiştir. Anayasa uyarınca cezasının çeken mahkûmun ivedilikle tahliye edilmesi gerekir. Yine AYM ve AİHM verdiği birçok kararından disiplin cezası gibi mekanizmalarla mahkûmun infazının yakılması hak ihlalidir. Hapishane idaresi tarafından özgürlük hakkının güvenceleri ivedilikle oluşturulmalıdır.
{C}8. {C}Açık Cezaevine Ayrılma Yönetmeliğinde yer alan düzenlemeyle örgütlü suçtan ya da terör suçundan hükümlü olan mahpuslarla ilgili, mahpus 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi gereğince denetimli serbestlikten yararlanabilmesi için mensup olduğu belirtilen örgütten ayrıldığının idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilmesi ön şartı getirilmiştir. Söz konusu yönetmelik hükmüyle aslında yasada yer almayan bir düzenleme getirilerek mahpusları yasayla düzenlenmiş hakkı normlar hiyerarşisine ve Anayasa’nın 13. Maddesinde yer alan Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması konulu maddesine açıkça aykırı şekilde sınırlandırılmıştır. Bu haliyle de ilgili yönetmelik hükmü açıkça Anayasa’nın 13. Maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Söz konusu aykırılığın ivedilikle giderilerek; mahpuslar hakkındaki kararlarda hukuki güvenceler sağlanmalıdır.
{C}9. {C}Görüntülü arama imkanından faydalanma konusunda adli mahpuslar için uygularken siyasi mahpuslar için uygulamaması, siyasi mahpusların E-Görüşme yapma hakkının kullanılmasının engellenmesi ve siyasi mahpusların adli mahpuslara göre 20 dakika az telefon görüş yapabilmesi AİHS’in ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
{C}10. {C}Adnan Çelebi, Mehmet Sayılgan, Ferit Şahin, İlhan Talay, Kamuran Taş infazları ertelenmiştir. Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya infazları yakılmıştır. İnfaz Ertelenmesi ve Yakılması Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakların elinden alınmaktadır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
{C}11. {C}Görüldüğü üzere yönetmelikle beraber hapishane idareleri mahpus hakkında ancak ve ancak yargı makamlarının karar verebileceği hallerde yargı makamlarının yetkilerini dahi aşan bir yerde konumlandırılmış ve karar mercii haline getirilmiştir. Bu da hapishane idarelerinin mahpuslara karşı keyfi kararlar alabileceği anlamına gelebilmektedir. Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri engellendiği bilgisi verilmiştir. Bu uygulamalara son verilerek daha denetlenebilir ve şeffaf mekanizmalar geliştirilmelidir.
{C}12. {C}Hapishane sağlık hizmetleri özellikli süreklilik isteyen ve bağımsız çalışma koşullarının sağlanmasını gerektiren bir hizmet türüdür. Revir hekimlerince kısıtlı günlerde verilen ve süreklilik arz etmeyen bir sağlık hizmeti bu konuda aldığımız şikayetlerin artmasını göz önüne aldığımızda olması gerekenin çok gerisindedir ve ivedi bir yöntem değişikliği gerektirmektedir.
{C}13. {C}Kronik, ağır, terminal dönem hastaların erken tanı alması tedavi süreçlerinin uzamaması, tedavi edilmemenin bir ceza aracı olarak kullanılmaması, düzenli olarak izlenmeleri ve yakınlarıyla görüşmeleri konusunda insani bir yaklaşımın esas alınması önemlidir. Gerek evrensel hukuk ilkeleri gerek en temel insani duyarlılıklar gerekse kamu vicdanı öncelikle maddelerinde değişikliğe gidilerek ölümcül hastalığa yakalananlar konusunda daha açık ve daha az yoruma yer bırakacak bir yasal düzenlemenin yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
{C}14. {C}Cumhurbaşkanlığı tarafından özel af niteliğinde cezanın kaldırılması ile ilgili prosedürde değişiklik yapılmalı, bu süreçte gecikmelere neden olan ve objektif olmayan kararlara imzası bulunan adli tıp kurumu devreden çıkarılmalı, tam teşekküllü devlet hastanelerinin ve üniversite hastanelerinin vereceği raporlar yeterli görülmelidir. İnfazın ertelenmesini gerektirecek durumlara getirilecek standartlarda tıbbi olarak tanısı kesin konmuş, hapishanelerde kişisel bakımlarını yerine getiremeyecek derecede fonksiyon kaybı olanlarla, ölümcül kanser vb. Olgularda titizlikle ve ivedilikle karar verilmelidir.
{C}15. {C}Hapishanende bulunan hasta mahpusların sorumluluğu idarenin pozitif yükümlülüğü kapsamındadır. Bu hasta mahpusların elverişsiz koşullardan etkilenmemesi, için gerekli önlemlerin alınması gerekir. Hapishane idaresini yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.
{C}16. {C}Sevkler konusunda işlemlerin hızlandırılması için sağlık personeli veya yetkin kişiler tarafında planlama yürütülmelidir. Bu planlamanın yetkin kişiler tarafından yürütülmesi için önlemler alınmalıdır.
{C}17. {C}İdari kurumlar sosyal devlet ilkesi gereğince kendi yükümlülükleri altındaki mahpusların sağlıklarından sorumludur. Dolayısıyla sağlık hakkının eksiksiz yerine getirmesi için gerekli yükümlülükleri yerine getirmelidir. İdare hasta mahpusların iyileşmesi ve tahliye edilmesi için gerekli, yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
{C}18. {C}Hapishanelerde fazla hasta mahpus olduğu ortadadır. İdare hasta mahpusların iyileşmesi ve tahliye edilmesi için gerekli, yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
{C}19. {C}Mahpuslar sağlık hizmetine erişemediğini belirtmiştir. Bu kapsamda bazı özel koşullarda idare yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Ceza İnfaz Kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda acil durumlarda idarenin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin daha duyarlı ve dikkatli olma görevi bulunmaktadır. İdare mahpusların hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle acil durumlarda sağlık imkanlarına erişimin şartlarını düzenlemelidir.
{C}20. {C}Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engel nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını tek başına idame ettiremeyen veya hapis cezasının infazının hayati tehlike teşkil etmesi durumlarında hükümlüler için öngörülen “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesine” dair özel durumun, aynı durumdaki tutuklular için de uygulanmasını temin için gerekli mevzuat değişikliği yapılmalıdır. Bu Hususta Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tutukluluğu düzenleyen hükümlerine veya 5275 Sayılı Kanun’un 16. Maddesine ek bir düzenleme getirilmelidir.
{C}21. {C}Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetim, Dış Koruma, Hükümlü ve Tutukluların Sevk ve Nakilleri ile Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Hakkında Protokol’ün “Hükümlü ve Tutukluların Sevk ve Nakilleri” başlıklı dördüncü kısmında birlikte düzenlenen sevk ve nakillerde, hasta olanların durumu, uluslararası standartlar dikkate alınarak daha özel ve ayrıntılı olarak düzenlenmelidir.
{C}22. {C}Ceza İnfaz Kurumlarının koşulları ve kapatılmanın bizatihi sağlık açısından risk oluşturduğu dikkate alınarak, öncelikle koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine önem verilmelidir. Sağlık taramaları ve aşılama faaliyetleri ile koruyucu sağlık hizmetleri geliştirilmelidir. Koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili rehber dokümanlar hazırlanmalıdır.
{C}23. {C}Ceza İnfaz Kurumuna ilk kez getirilen tutuklu ve hükümlüler için sağlık biriminde şahsi dosya oluşturulmalı, mahpusa ilişkin sağlık bilgileri ile yapılan tüm işlem ve gelişmeler dosyasında muhafaza edilmek suretiyle, kayıt altına alınmalıdır.
{C}24. {C}Mahpusların, sağlık hizmetlerine daha kolay ulaşmalarını sağlayacak iyi uygulama örnekleri oluşturulmalı ve ivedilikle yaygınlaştırılmalı.
{C}25. {C}Ağız içi aramadan dolayı disiplin cezası verilmiştir. Anayasa 13. Madde uyarınca mahpusların hakkı sınırlandırılırken hakkın özüne dokunulmayarak orantılı şekilde sınırlandırılmalıdır. İdari makamların aldığı tedbir veya uyguladığı yaptırımların, meşru konulardaki tartışmalar açısından caydırıcı etki yaratacağı barizdir. İdari kurumlar ifade özgürlüğünü sağlamak için gerekli tedbirleri ivedilikle yaratmalıdır.
{C}26. {C}Hamit Acu hakkındaki hücre uygulamasına son verilmelidir. İdari kurumlar sosyal devlet ilkesi gereğince kendi yükümlülükleri altındaki mahpuslardan sorumludur. Hücre ve tecridin sonuçları göz önünde bulundurarak idare tarafından tedbirler almalıdır.
{C}27. {C}Mahpuslar tarafından idari gözlem kurullarından içsel alanın dışa vurulmaya zorlandığı ve pişmanlık dayatılması hukuka aykırıdır. Anayasa uyarınca kimse düşüncelerinden farklı davranmaya zorlanamaz. İnfaz Kanunu gereğince şartlar sağlandığında herkes tahliye edilmelidir. Burada bir şarta bağlanıp; mahpusların farklı davranmaya zorlanması hak ihlalidir.
{C}28. {C}Adalet Bakanlığı sürgünler bir bütün olarak bakarak; aile bütünlüğü korumak adına gerekli adımları atmalıdır. Aile bütünlüğünün sağlanması için idare gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Pozitif yükümlülük uyarınca sorumluğunu yerine getirmeyen idare hak ihlallerine neden olmaktadır. Bu hak ihlallerin tespit edilerek; çözümü için gerekli adımlar atılmalıdır.
{C}29. {C}Öncelikle söz konusu hapishanelerin kanunda belirtilen standartlara uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve özelde ceza tevkif evleri genel müdürlüğünün taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına uygun olarak koşulların düzeltilmesi gerekmektedir.
{C}30. {C}Hapishane de meydana gelen olay ve ihmallere ilişkin derhal soruşturma başlatılarak kötü muamele ve işkenceye maruz kalan mahpusların hastaneye sevklerinin bir an evvel gerçekleştirilmelidir.
{C}31. {C}Mahpusların beyanlarında geçtiği üzere kötü muamele ve işkence yasağına aykırı davranan görevli personeller ile ilgili adli ve idari soruşturmanın başlatılması gerekmektedir. Başlatılacak olan soruşturmanın adil ve hakkaniyete uygun bir biçimde sürdürülmesi gerekmektedir.
{C}32. {C}Hapishane rejimi, fiziki koşullar, sağlık tedbirindeki hassasiyet ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanması gerektiğini tespit etmiştir. İnsanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya da cezanın önlenmesi için gerekli ulusal ve uluslararası hukuk uygulanmalıdır.
{C}33. {C}Yaşanan hak ihlallerinde idareciler, personel, denetim yetkisini yerine getirmeyen idari ve adli kurumlar sorumluluk sahibidir. Bu sebeple tüm idari birimlerin her kademesinin, denetim yetkisi bulunan idari kurumların ve yargı makamlarının, yine ilgili Bakanlıkların; ulusal ve uluslararası mevzuattan doğan sorumluluklarını yerine getirmelerini sorunları ivedilikle çözmelerini talep ediyoruz.
{C}34. {C}Hapishanelerin denetlenmesi, izlenmesi, yaşanan sorunların çözümü için kurulan bağımsız “izleme kuruları” etkin izleme ve denetleme açısından yetkilendirilmelidir.
{C}35. {C}Yaşanan hak ihlallerinde idareciler, personel, denetim yetkisini yerine getirmeyen idari ve adli kurumlar sorumluluk sahibidir. Bu sebeple tüm idari birimlerin her kademesinin, denetim yetkisi bulunan idari kurumların ve yargı makamlarının, yine ilgili bakanlıkların; ulusal ve uluslararası mevzuattan doğan sorumluluklarını yerine getirmelerini sorunları ivedilikle çözmelerini talep ediyoruz.
{C}36. {C}Son olarak, inceleme yapan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi üyeleri; hasta mahpusların durumları, hapishanenin fiziki koşulları ve mahpuslara hukuka aykırı gerçekleştirilen muameleler, kapalı ceza infaz kurumlarında infazdan kaynaklı İdari Gözlem Kurulları tarafından verilen kararlar sonucu ihlal edilen hakları ile etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanması gerektiğini tespit etmiştir. Hapishanelerde süre gelen hak nedeniyle artan hak ihlalleri ulusal ve uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde “bağımsız” denetim mekanizmalarının oluşturulması için devlet yetkililerini derhal gerekli çalışmaları başlatmaya davet etmektedir. Ayrıca söz konusu kapalı ceza infaz kurumlarında yaşanan hak ihlallerine karşı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesini (CPT), Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığını, TİHEK ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunu göreve davet ediyoruz.
{C}[2] AİHM, Vintman/ Ukrayna Kararı Ve AİHM, Abdülkerim Avşar Ve Abdülkerim Tekin Kararı
{C}[3] AYM Mehmet Zahit Şahin Kararı
{C}[4] Vinter ve Diğerleri-Birleşik Krallık/ Murray ve Hollanda, Bodein ve Fransa ile T.P ve A.T v. Macaristan kararları/ AİHM 18.03.2014 tarihli Öcalan ve Türkiye 2146/147 kararı/ Gurban ve Türkiye kararı/Boltan ve Türkiye kararı
{C}[5] Anayasa Mahkemesi, 30.9.2005 tarihli E. 2005/78, K. 2005/59, RG 13.7.2006, S. 26227, s.31